‘İçinde bulunduğu siyasi ortamın nabzını iyi tuttuğuna inandığım arkadaşlarım’ isimli bir listem var. Sizin de bu çeşit listeleriniz vardır belki… Gazeteci olarak benim çok işime yaradığından eminim, dolayısıyla yoksa böyle bir listeniz size de tavsiye ediyorum.
Bilhassa seçim referandum gibi önemli dönemeçlerde merak ettiğim toplumsal kesimlerin neler düşündüklerini öğrenmek için ararım bu listedeki arkadaşlarımı.
Malum yine öyle bir süreçteyiz. Listeye başvurma zamanım da gelmiş demek ki.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın mektubunda ‘Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin olumlu yaklaşımlarını’ vurgulayarak yaptığı tarihi çağrı amacına ulaşacak mı?
Kürt siyasi tabanı, örgüt ve siyasi kanat bu çağrıyı nasıl algıladı? Merak ediyorum.
Listeden buluyor ve sorularıma en gerçekçi ve en samimi cevapları verebileceğine inandığım arkadaşımı arıyorum.
Telefonu yüzünde tebessümü gözümde canlandıran bir ses tonuyla açıyor: ‘OOO Özcan kardeş. Merhaba, nasılsın?’ En son görüşmemizin üzerinden yaklaşık on yıl geçmiş. Yılların aramızdaki mesafeyi açmamış olmadığını görüyor ve seviniyorum.
Son sohbetimizde bir ayağı siyasette diğer ayağı sendikadaydı. Şimdi ise tümüyle siyasetin içerisinde. Kürt siyasi hareketinin ak saçlılarından sayılabilecek çağında ve yöneticilik pozisyonunda. Aradan geçen yılları, yaşadığımız değişiklikleri biraz konuştuktan sonra esas konuya giriyor, lafı eğip bükmeden soruyorum: Ne düşünüyorsun, bu kez olacak mı?
‘Süreci buraya getiren dinamikler var. Bu dinamiklere bakıyorum ve iyi gittiğini, çok daha iyi de olacağını düşünüyorum’ diyor.
Neden bu kadar umutlu olduğunu soruyorum, o da biraz düşündükten sonra devam ediyor:
‘Devlet, uluslararası güçler, herkesin mutakabatıyla varılan bir niyet beyanı bu…. Ama taktik değil stratejik bir niyet beyanı. Devlet aklının soruna emperyal müdahaleler dışında çözüm arama arayışı bana anlamlı geliyor. Talabani, Barzani ve diğer aktörlerin, devletin de onayıyla okunmuş bir metin olarak görüyorum Öcalan’ın bu çağrısını. Devletin de bu metni kabul ettiğini gösteriyor. Burası önemli, bu nedenle umutluyum.’
Peki Suriye ne olacak? Örgüt oradaki pozisyonundan vazgeçebilecek mi?
Soruma ‘Devlet ne yapacak sence?’ sorusuyla cevap veriyor.
Yorumcu şapkasını röportaj için çıkarpı gazetecilik şapkasını takmış biri olarak susma hakkımı kullandığımı fark edince devam ediyor: ‘Devlet neyi kabul ettiğini hemen söylemedi, bunu şimdiden bilemeyeceğimizi düşünüyorum. Rojava’dakiler de bu sürece uyarlar. Sayın Bahçeli de şunu gördü, NATO sisteminin Türkler ve Kürtler olsa da olmasa da bir dizayn niyeti var. Bunlara karşı ittifakı güçlendirebilirsek ortak bir irade koyabileceğiz…
Peki şimdi ne olacak, süreç nasıl işleyecek?
‘Sayın Demirtaş gibi aktörlerin de katılımıyla sürecin yavaş yavaş ilerleyeceğini, sekiz on ay bulacağını düşünüyorum. Dolmabahçe deneyimi de var. O süreçteki aktörlerin rol oynayacağı kanaatindeyim’ diyor.
Böylece, ilk fırsatta yüz yüze görüşme niyetiyle noktalıyoruz sohbetimizi.
Yıllar önce bu meseleyi konuşurken oldukça ümitsiz bulduğum bu arkadaşımı son derece pozitif düşünceler içinde görmek beni de sevindiriyor, umutlandırıyor haliyle…
Sürecin sabote edilebileceğine dair tedirginlik biraz da olsa azalıyor.
YİĞİT ERDOĞAN